21 Eylül 2010 Salı

Misimoviç fenevin anasını sik!




tam bir tez canlı gibi daha eylül başında hüzünsellik mevsimini açma kararı vermem büyük hataydı. çok rahatça öngörülebileceği gibi olmadı, olamadı, beklenen verimi veremedi bu süreç.

çeşitli sebeplerden öncelikle ben o hüzünsel gibi duygusal gibi şekle giremedim. bayram şeysine 2 günlüğüne Kırklareliye gittim. mega köfte, ültra trakya peyniri, über rakı yaparken insan çok da Mogwai, God Is an Astronaut vs. fanı gibi olamıyor. sonra bi takım adamlarla aksarayda pavyona gittim (evet çok nezih ve elit bir çevrem var) o da hüzünsel duruşa negatif etki ediyor.

ya da bu tüm bunlar birer mazeret, (ne kadar da elif şafak romanı cümlesi oldu lan bu. ya da bu tüm bunlar birer mazeret gibi bi cümle geçti lan, deişik hislere büründüm şu anda.) ben çok kütüğüm. ki çevremde de bu yönde bir kanaat olduğundan kıllanıyorum. bu kıllanmam da gün geçtikçe daha da artıyor. misal alkol almak bi takım adamları arıyorum ''hacı moralim bozuk, biz sakin takılcaz, kafa dinliycez bu akşam. seni pek sarmaz yani'' cevabını alıyorum. o kadar geriliyorum ki. adeta neşeli bir sincabım, adeta bir bags baniyim sanki. hatta Tolgahan ve Dans Grubuyum amınakoym! eve her an samba yaparak girecek bir densiz olarak algılanıyorum resmen.

fakat ''seni pek sarmaz'' ikazını kaale almayıp gittiğimde gerçekten de adamların haklı olduğunu gördüm. dünyanın en sıkıcı anları arasında bayramda çok da yakın olunmayan akraba ile ''eee okul nasıl gidiye?'' dialoğunun hemen ardından gelir sevdiceğinden ayrılmış adamların alkol aldığı ortam. o kadar da fena bi ortam çünkü o.

ya da şimdi çok da emin deilim. şey de çok fena ya; böyle 7 yaşından küçük çocukla aynı ortamda yanlız kalmak. çünkü çocuğa sorulabilecek yegane soru olan ''kaça gidiyorsun?'' sorulamıyor bu durumda. pedofili arkadaşların da gayet iyi bileceği gibi 7 yaşında başlıyor çocuklar okula. onu da sormayınca zati çocukla aranda konuşacak bişey kalmıyor. ne sorucam cocuga başka, ''ben teni mi daha çok seviyorsun başka bir sikko çizgi filmi mi?'' diye mi soracaıdım!

neyse çok ağır tırt bi ortam o başkalarının yanında daha da hüzünlenilen adam ortamı. dünyanın en klişe geyikleri dönüyor. çok orjinal çok süpersonik saptamalarmışçasına onaylanıyor. tuvaletten dönen eleman sanki az önce o konuda konuşulurken 2 duvar ötede eli skinde ayakta duran o deilmiş gibi odaya girdiği anda hemen konuya bir örnek veriyor falan... çekilecek gibi deil. hele bi yerden sonra ''zaten kadınlara pek güvenmiycen abi'' geyiği de geliyor ki tam oluyor memleket. benim dışımdaki 3 elemanın da bu fikir üzerine anlatacakları verecek örnekleri olması, benim ise tam bir çerez sken gibi sinsi gibi antep fıstıklarını ayıklıyor olmam zaten var olan bagsbani imajımı iyice pekiştirmeye başladı. kadınlara güvenilmeyeceği mevzusu üzerine bir paylaşımda (paylaşım he mi?) bulunmam bi anı falan girmem gerekti gibi oldu. (ya da ben alkollüydüm öyle geldi bana nebleym)

gereksiz bir gaza gelişle gözlerimi kısarak ''bir gün Şampi Pideyi aradım. sesi gayet hoş bir bayan telefonu açtı. biraz sohbet ettikten sonra siparişimi verdim. pidenize kaşar koyalım mı diye sordu, hay hay dedim. fakat pidem geldiğinde kaşarsızdı! işte o günden beri kadınlara güvenmiyorum ben dostum'' dedim. ''arkadaşım bişey söylemek zorunda deilsin, ye sen çerezini bişey demiyoruz sana'' dediler. çok da üstelemedim. bilirim ki ''arkadaşım'' diye başlanan cümlenin ardından dayak gelme ihtimali vardır. hatta el de izah etme hareketi yapıldıysa kaçınılmazdır o dayak.

o bakımdan ülkemizde, ortamda dönen muhabbetden bi şekilde dışlanmış gençlerimizin %85 inin yaptığı gibi yuutupta komik vidyo izledim. ama bi süre sonra birbirine kürekle vuran araplara ayı gibi gülmem de rahatsızlık verici oldu, bu konuda uyarıldım. ''yeter lan skeyim sizin biten yaşanmışlıklarınızı'' diyecek gibi oldum, ama ardından üç adamdan sılov moşın dayak yeme görüntüleri geçti gözümün önünden. sadece ''ehehe araplar komik adamlar abi yeaa'' dyebildim. Wolfbrigade dineyip (ki Wolfbrigade dünyanın en süper grubudur, aksini iddaa eden pasif eşcinseldir!) yutupta Misimoviç vidyolarının altına Misimoviç fenevin ananısı sik! yazdım. seks, entrika, macera dolu bir gece daha böyle geçti. gerçekten de hızlı yaşıyorum.


son olarak tüm bu kütüklüğüme rağmen tüm çekik gözlü nefisbayan vatandaşlarımızın 23 Eylülünü kutlar gözlerinden öperim.

Andaç Esgel Bayrampaşa Belediye Başkanı

8 Eylül 2010 Çarşamba

yine hüzün mevsimi gibi ama tam da deil gibi



hüzünsellik sezonu açılmış lan! hava inceden serinlediği gibi siyah, gri ya da mor hırkası ile başını öne eğerek yürüyen tipler dökülmüş sokaklara. sezon her sene daha da erkene alınıyor sanki. küresel ısınma etkisiyle olablir, (gerçi o da ters bi mantık lan, saçma olur gibi) bilemiyorum.


şimdi ekmek uğruna duum gibi olsam iki gün sonra bişiy olur (iddaadan koyarım, askerlik kalkmış haberi çıkar, olur yani bişeyler... mümkündür) aşırı bi coşum yaşarım. o zaman da duum ardından coşum çok şey olur. nebleym bi sılov ardından updıslı dupdıslı coşkusal şarkı sırasıyla giden serdar ortaç albüümü gibi hissederim. ki o da dünyanın en çirkin şeyi.

ya da vaz geçtim lan dünyanın en çirkin şeyi deil. dünyanın en çirkin şeyi ertesi sabah erken kalkıp işe gidecekken önceki gece bi takım adamlar ile içmek, adamların salonda kanepede uyuması, giyinip evden çıkacakken kanepedeki elemanın uyanır gibi olması, onunla göz göze gelmek... üfff yazarken bile tiksindim. sanki böyle çok skik bir adı olan ve üstüne bir de soyadı olmayan popçu (meriç, utkan, berke, vs) klibi gibi. bir günah gecesinin ardından, arka da nefis bayan yatarken gömleğini sılov moşın giyen popçu gibi.




bu arada gogula berke yazınca çıkan ilk arkadaşın da fotosu yukarıdadır. berke ismi konusundaki fikirlerimde google da benimle hemfikir.

bahsi geçen klip zaten başlı başına çirkin bişeyken giyinip çıkarken arkada yatan kişinin nefis bayan yerine sakallı göbekli bi adam olması ile bu çirkinlik iyice şahlanıyor.

bazen evde uyuyan adamlar giderken aynaya rujla hoşçakal yazacaklar diye aklım çıkıyor.

umarım insanlık tüm bunlardan gerekli dersi çıkarır. ya da çıkarmaz. zaten tüm insanlıkla bir meselem yok. sadece sabah uyanınca salonda gördüğüm manzara adamlar olmasın yerlerine daha bi nefis bayanlar olsun istiyorum. çok şey mi istiyorum amınakoym!

1 Eylül 2010 Çarşamba

merhaba hüzün mevsimi sonbahar




blog şeysine başlayalı bir sene olmuş lan. bayansal olarak (bayansal gerçekten de saçma bi tabir oldu evet farkıdndayım bazı şeylerin. daha girişte bu kadar sıçmasaydım keşke. neyse) zerre hayrını da görmedim. gerçi paso ''adamlarla içmeye gittim'', ''ibne fener'' falan yazıyorum şimdi düşününce çok da büyük beklentilere girmemem gerekiyormuş en baştan. keşke şu bi sene içinde fırtınalı ayrıılklar, denizleri aşan kavuşmalar (merhaba deniz ♥ ) falan yaşasaydım. böylece yaşanmışlıklarımı yazardım. hiç olmassa posta ayarı bi gazetenin pazar ekinde yazardım.

ama olmadı öyle olaylar. Durmuş Ali Ulutaş askere gitti o fırtınalı ayrılık olarak sayılmaz gibi pek, arada gürkan içmeye geldi karşıdan. o biraz denizleri (tekrar merhaba deniz ♥ ) aşan kavuşma şeysine uyuyor. ama çok da uymuyor sonuçta ayrın meydın dinleyen bi adam o. sayılmaz.


tüm bunları vileda kovası almaya gittiğimde düşündüm. 26 yaşında sağlıklı bir erkek tatil gününü vileda kovası almaya giderek harcamamalı aslında, ama bu benim deil toplumun ayıbı.

bundan sonra son baharın getirdiği hislilikten ekmek yemeye çalışıcam buna da ayı gibi daha 1 eylülden başlayacağım evet. saygılar...