3 Kasım 2011 Perşembe

YİTİP GİDEN



''...sabah telefonun alarmını 7.00 a değil de 7.05 e kurarsın ya onun gibiydi. 7 de kalkacağın kaçınılmaz olmasına ve bu tatlı uykun biteceği kesin olmasına rağmen bir beş dakika daha istersin. kaçınılmaz olarak 7.05 te alarm çalar bu kez de bir 5 dakika daha istersin... işte böyleydik biz biteceği kesin olsa da ümitsizce tutunmaya çalışıyorduk ilişkiye'' diye simgesel simgesel anlatıyordu biten ilişkisini. bir saattir resmen simgesele boğmuştu. vermediği örnek kalmamıştı. ilişkisini sırasıyla titaniğe, nesli tükenen pandalara, yağmurda durmayan taksilere (ki onu cidden hiç anlamadım aradaki bağlantı oturmadı kafamda) ve son olarak da sabah uyanma eylemine benzetmişti.



bu en son uyanma olaylarına benzetme şeysini anlatırken ben hala yağmurda durmayan taksi benzetmesini düşünüyordum. cidden hiç bir şey oluşmuyordu kafamda. şimdi kafamda olduğu kadarıyla taksi ayrıldığı tipi simgeliyordu. ya da direk taksi değil de taksici mi simgeliyordu? hiç bi skim anlamamıştım.

sanki ortamda sadece ben varmışım da benden bişey dememi bekler gibi bakıyordu gibi. (ne kadar tırt bi cümle oldu lan bu. evladım böyle cümle kursa suçu hiç üstlenmem anasına çekmiş derim) pandalı örneği anlamıştım ne güzel keşke o zaman bişeyler söyleyip, bu bir şey söyleme zorunluluğunu defedebilseymişim.
zaten bir saattir otomatik tepki veriyordum. kafamdaki otomatik tepki mekanizması da çok dikkatli gibi bak- yeri gelince gülümse- tekrar dikkatli bak- anlamlı gibi kafanı salla şeklinde döngüden ibaret olduğu için banko çok büyük denyoluklar ediyordum.



Tarkan Viking Kanındaki ana tarafı sivaslı baba erzincanlı olmasına rağmen her nasılsa viking olmuş, zalım bıyıklı eleman (Toro) gibi tepkiler veriyordum sanırım. tüm film boyunca onun da tepkiler aşağı yukarı: plastik ahtapot gelirken başını sallayarak onayla- esirleri görünce hayvan gibi gül- tarkan gelince çok ciddi bak... şeklinde özetlenebilecek şekildeydi.







otomatiğe alma döngüsündeki en son anlamlı gibi başını sallama bölümü de bitince sanki birşey dememi bekliyor gibi geldi. ''taksiciler öyle yea. bi de keriz gibi gezdiriyorlar adamı akalasız aralara sapıp'' dedim. bi süre durdu. gözlerini kısıp onayladı. büyük ihtimalle hiç olmayacak bir mana çıkarmıştı dümdüz taksici çıkışımdan. enteresan bi şekilde sadece biten ilişkisini simgesele boğarak anlatan kız değil ortamdakilerin alayı çok manalı bişiy söylemişim gibi baktı. en fazla bir saat içerisinde imgeselden zerre anlamayacak düzün en önde koşanı, bayrak sallayanı olduğumu idrak edemeyecek 4 insan ile aynı ortama denk gelmem mucize gibi birşeydi ama olmuştu işte bir şekilde.


oysa sadece ''alkolümü alayım da ardından evime gider kafamı vurur yatarım'' beklentisi ile oradaydım. aşağıdaki fotodaki olay. paint ile kalp neden ettim cidden hiç bilemiyorum. duygusal mıyım tırto muyum bilemedim.






ben hala taksici olayını düşünürürken bu sefer de yağmurlu falan hiç takip edemeyeceğim bi takım şekillerle anlatılıyordu ilişki. artık olayı takip edemeyeceğim belli olmuştu. ''abi ilk hafta anlattı hoca oraları da sen yoktun. o kısımları anlamadan sksen geçemezsin statiği'' günlerine geri dönmüştüm resmen. çok canım sıkılıyordu. karışık çerez aldığında kabukları aşırı açılmış şan fıstığı ile karşılaşınca dev sevinen bir insan olmasaydım keşke diye düşünüyordum.


eve dönerken inceden yağmur başlamıştı. yağmurdan korunmak için naylon (arzu eden laylon diye okuyup kendi kendine ehehe diye gülebilir) poşeti kafasına geçiren adam gördüm. uzun uzun baktım poşetliye. naylon poşetliye ait bir görsel koymayı ben de isterdim ama zaten hayvan gibi yağmurda poşetli adamın fotosunu çekmem çok da olacak bir iş değildi. gugıla da ''naylon poşet başına geçirmek'' falan yazıp aratmayı denemedim bile (denedim lan!) poşetlinin ardından ''keşke daha önce görseydim lan. şahane imge olurdur yitip gidene dair'' diye düşündüm ama kısmet deilmiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder